1.11.07


''bütün yalnızlıklarınızın ilenci
korusun çoğulluklarınızı
cinnet koyun erdemin adını
maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
hepiniz mezarısınız kendinizin...''



w Kayip bir yolculugun hiç anlamsiz, trajik dizeleri kaldi geriye. Hissedebilenlerin hiçte yabanci olmadiklari kelimelerle dolu siirler, metinler ve bir de kirmizi-kahverengi bir defter... yitiris, tiksinti, kaybolus, kopus, ölüm!






CANIM SIKINTI SINIRI


Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine
bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.
Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri
alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.
Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım
yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. Yere göğe
zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutla tanrının
yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını.
Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler
yığılıyor, işte yetkin eşitlik...her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden
satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana
dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.

Hiç yorum yok: